OKU

Kaçmak…

Kaçmak…

herhangi bir yere…

umutlu bir konuşmanın içine…

lodosta çırpınan denize…fft99_mf3614209

en sevdiğin tatlıya…

kalbi kırık dosta…

kaybedilmişe…

turkuaz denize, beyaz köpüğe…

Hiç bir şey olmamış gibi yaşayan insan kötü müdür? duyarsız mıdır? bencil midir? ya da  iyi bir antidepresan mı kullanmıştır?

derinlerinde hissettiği yalnızlıktan kaçmaya çalışıyor olabilir mi?

Hayat karşımıza pek çok kişiyi çıkartır, kimisi iyidir, kimisi kötüdür. Zaten iyi de kötü de bir aradadır…

Çizdim bile…yingyang

Siz de öyle değil misiniz? Bir şeyi çok sevdiğinizi iddia ediyorsunuz diyelim.. bir canlıyı… onu eğip büküp kendi boyundurluğunuz altına getirmek midir sevgi; yoksa olduğu gibi kabullenmek mi? Neden böyle bir fikrim var anlatayım…

Golden türündeki köpeklere bayılırım ben… sarışın, karamel, güler gibi iyi huylu, yuvarlak hattı köpekler. Geçen sene bir golden, çok sevdiği suya kavuşmak için(su birikintilerine bayılıyormuş bu köpekler) havuza gerinip gerinip atlıyordu ve çok seven ona bakan kişi; onu terlikle dövdü… gözümün önünde… araya girdim “yapma dur napiyosun” dediğimde de “yapmaması gerektiğini anlasın, artık sabrımı taşırdı” dedi…Şükür bir şey olmadı köpeğe, havuza atlamamayı da öğrenmedi zaten boşu boşuna bir canlının canı yandı…Allahtan köpek şartsız seviyor…her daim seviyor…hep seviyor…

yani sabrı taşınca insan, çok sevdiklerinin de canını acıtabiliyor…

aynı şekilde onu sevdiğini iddia eden biri yüzünden canı yanmışsa demek; o da o şekilde intikamını alıyordu belki… O duygudan kaçmaya çalışıyordu….

Bir anlık kızgınlık mı dersiniz, birikim mi dersiniz…. “Yazık o da incitilmiş” mi dersiniz bilemem ama  ben o anı hiç unutmayacağım…

Ben de böyle durumlarda kaçıyorum… denize… hobi odama, mutfakta kek, börek yapmaya… Bazen annemi arıyorum hemen; karnımdaki o sinsi acı gitsin diye… Konuyu anlatmadan, onun yumuşak konuşmasıyla en son acayip gülmelerle kapatıyorum telefonu… İyi geliyor…

Banyoya, bahçeye, bir şiir kitabındaki dizelere, bilgisayarımın güncellemesi geldi yalanına, boyalara, renklere kaçıyorum…

Benim antidepresan gibi bağlı olduğum çok şey var… ama hepsi farklı dozlarda…Güzel bir kaçış..tavsiye ederim…

Kaçılıyor…

Gelecek kaygısı yüzünden,yaşamın anlamı diye, insanlar neslini devam ettirmeye çalışıyor, çocuk yapıyor. Çok da tatlılar, mutlu olsunlar… Seviyorum bebecikleri, mini mini ellerini, Michelin lastiği bebesi gibi tombik tombik oluşlarını… sonra yavaş yavaş büyüdüklerinde annenin babanın stresi vuruyor çocukların masum yüzüne ama…Onu anne-baba göremiyor…

Çocuklar stresleniyor ayarsızlaşıyorlar…ya çok gülüyorlar, ya çok ağlıyorlar, bağımlı olduklarını bildikleri için tek kaçışları onların da böğürerek, etinden et kopartılırmış edasıyla ağlamak. Kaçmak işte…

Anne yorulunca,ona sağdan soldan gelmeye başlayıp delirince kendini alışverişe atıyor, arkadaşlarıyla sohbet ederken -aslında içinde yakındığı, eleştirdiği -hayatının çok güzel olduğunu ballandıra ballandıra anlatıyor…Rahatlıyor mu rahatlıyor. Yaptığı doğru mu tartışılır. Gerçeklerden kaçıyor mu kaçıyor…

Baba iş toplantısına kaçıyor, öğle yemeğinde iş arkadaşlarıyla yalan gündem üzerine kafa dağıtıyor, gerçeklerden kaçıyor. Gelir ay başında dağıtılıyor, kiraya, krediye, çocuğun okuluna, emekliliği geçirebilecek bir yere kapak atmaya…

Futbol izliyor 7 gün 24 saat. Arkadaş ne futbolmuş benim babam profesyonel futbolcuydu, kaleciydi, sonra antrenördü bizim evde 7 gün 24 saat futbol izlenmezdi. Futbol izliyor ki evdeki uğultuyu, stadın uğultusu bastırsın. 45 dakikada zaten “öyle mi vurulur-bu mu sahaya sürdüğün adam-hakem taraf tutuyor-ofsayt mı? ona da ofsayt diyorsan…” diye diye yumuşuyor zaten… Sonra sanırsın ki maç başlama düdüğüyle” değiş ton ton” oldu adam. O da kaçıyor. Meşgul görünmeye çalışarak eşinden, çocuklarından, kendinden kaçıyor…

Ülke gündemi karışık olunca, insan da ne yapacağını şaşırıyor. Herşey normalmiş gibi yaşamaya çalışıyor ki depresyon olmasın, ilişkileri bozulmasın, çocuklara yansımasın.

Dediğim gibi kaçıyor anneler. Bir anlık huzur için veriyor anneanneye-babaya-arkadaşa banyoya kaçıyor. O beş dakikada sinir stres ne varsa aksın gitsin de çocuğuma carlamayayım diye… elektriği atıyor…haklı kaçsın… siz de yardımcı olun dostlarınıza.

Bir anlık tatlı nefese, güllü lokumun yanında, az şekerli kahveye herkesin ihtiyacı var. Sonuçta biz de halden anlarız, kaçılacak, sığınılacak limanlarız.

Yaşlar ilerledikçe başka başka şeylere kaçar oluyor insan…

Eski bir fincana, kenarları sırlıymış galiba diye düşünüyor, o bilemediği sırlara dalıyor…mendil

Halandan kalan eşarba, Anneanneden kalan bir tabağa duygu yüklüyorsun. Keşkelere kaçıyorsun. Geçen gün kayınvalidemin beyaz mendilini buldum ben mesela çiçek işlemeli… kimbilir ne zamandan? Hangi bayramdan? diye düşünüyorum…

Hani bayramlarda mendil içinde harçlık olurdu ya, ondan öyle düşünüyorum. Ağlamak için değildi zaten o mendiller. Ağlayınca artık izi kalmasın diye kağıt mendilleri kullanıyoruz,sonra atıyoruz. Konu da o mendillerle gidiyor, yok oluyor.

Kaçacak yerler de azalıyor artık. Tatile gidelim -yani kaçalım da- gündemden uzaklaşalım, hiç haber izlemeyelim, yok-muş gibi, mutluymuş gibi yapalım, mavide, denizde, günbatımında kaybolalım; denizin tuzu genzimizi yaksın söyleyemediklerimiz, boğazımızda düğüm olanlar yansın yok olsun diye…

hep iyiye, güzele kaçmak istiyor insan…escape

 

kaçabiliyorsanız ne ala…

 

 

 

 

 

İlgili Makaleler

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu