Var mı? Yok mu?
Zaman geçiyor…
yaz sonbahara dönüyor, yapraklar soluyor,
rüzgar çıkıyor savuruyor…
kış geliyor… yapraklar yok oluyor…
kış geldi… hava soğudu… kar düştü…
kapatabildiği kadar kötülüğü beyaza boyadı…
sen ne yaptın? üşüdün mü?
peki içindekiler?
onları da beyaza boyadın mı?
karla birlikte üzüldüklerini,
kafana taktıklarını dondurabildin mi? yoksa eridiler mi?
Görmeyeyim, duymayayım dedikçe algılarının daha çok açıldığı bir “hızlı zamandayız”.
Yok sayamıyoruz.. Var diyemiyoruz..
Nezaketten yoksunlarla aynı ligde oynuyorsun, nezaketsiz davranamıyorsun…
Yalan, yanlış bildikleriyle “büyük adam” olanlarla aynı havayı soluyorsun, “yalan söyledin” diyemiyorsun…
Güvenini sarstığını biliyorsun…
Herkese, özellikle kendine söylediği yalan dünyasına girmeyi reddediyorsun…
tam dilinin ucuna kadar geliyor… ama diyemiyorsun…
Son dönemde çok beğendiğim bir söz var…
“Bana yalan söylemene üzülmedim.
Bir daha sana asla güvenemeyeceğime üzüldüm.”
ne güzel söylenmiş…
üzüldüm… var…
güvenemeyeceğim… var
bir daha asla… var…
♠
ne yok?
direkt yüzüne “sen yalancısın” yok
“üstünü çizdim” yok
“bir daha yüzümü göremezsin… yok
“kendini ne sanıyorsun?… yok
“beni ne sandın?… yok
♣
ne var?
“söyleyebilirim ama nezaketimden susuyorum” var…
“sen istemediğin için sana yardımcı olamam” var…
“bana kolayca zikretmiş olduğun sözleri şimdi başka yiyebilenlere söyle” var…
“saftoroz muyum ben?” var…
♦
“Var” – “Yok”
“işte böyle böyle büyüyoruz” var…
“yaşlandık” yok…
♥