pandemi
Hayatımızda sadece haberlerde duyduğumuz, bugüne kadar dünyayı etkilediğini bildiğimiz ama bizi hiç etkilememiş bir kelime… idi…
Mart 2020’de pat diye duyduk adını. Wuhanmış, Pazarmış, Yarasaymış.
Dahası; epidemi, salgın, bulaş, filyasyon, pik, entübasyon, entübe, damlacık…
Kısmi felaketlerle hayatımıza yeni kelimeler giriyor işte… Güya derler ya “insan zihni felaketler sırasında daha canlı çalışır” diye…
Biz böyleeee kaldık… (-böyle- yi anladığınızı varsayıyorum.)
Pandemi; Eski Yunanca’da “tüm” anlamına gelen “παν (pan)” ile,
“insanlar” anlamına gelen “δῆμος (demos)” kelimelerinden türetilmiş.
Pandemi bu arada salgın demek değil, biraz öyle kullanıldığı için yazdım.
Salgın veya Epidemi; “sınırları belirli bir alanda” enfeksiyonun yayılmasını ifade ediyor.Ama salgın ülkeler arasında yayılır, birden fazla ülkeyi etkisi altına alırsa pandemi oluyor.
14.yy’da Kara Veba’dan (Kara Ölüm) başlayan 200 Milyon kişinin hayatını yitirmesiyle bilinen, insanlık tarihinde kaydedilen en ölümcül salgınla başlayayım… Kara nasıl denmiş derseniz, bu hastalık sonucunda deri altı kanamalar yüzünden deri siyaha dönmüş ve insanların bedeni kararmış ama bence “kasvetiyle, sıkıntısıyla, kederiyle” Kara denmesi mantıklı…
Sonra bildiğimiz Kolera var…
Yine küresel 3-4 yılda bir, başka ülkede çıkıp yayılıp tüm dünyayı dolaşmış. Düşünün ilk kayıt 1817 Japonya. Sonra Rusya, Avrupa, İngiltere göçmenlerle Kanada’ya ulaşmış.Bizde Osmanlı’da Balkan Savaşlarında (1912-13) orduda acayip zaiyat verilmiş… Düşünün zamanı 95 yıl…
Sonra…
Tifo vardı ilkokulda hep çok duyduğumuz bir hastalıktı. Benim ilkokul zamanlarım tabi… “temiz olun, ellerinizi sabunla yıkayın, elinizi ağzınıza götürmeyin” diye uyarırdı hep öğretmenim… “Temiz olmazsan hastalık bulaşır” bunu hiç unutmadım. Biraz huylu yaptı gerçi beni bu. Herkes küçücük çantayla bir yerlere gider; ben kağıt sabunlar, ıslak mendiller, kolonya, kağıt mendil… böyle bir paketle gezerdim hep…
Gezerim hep…
İnfluenza dediğimiz, basit adıyla grip dediğimiz şeye alışmıştık zaten. Sonra H1N1 diye bahsi geçer oldu… ona da alıştık.
Bunun İspanyolu vardı, kuşlusu çıktı, domuzlusu çıktı… Bu sefer koronavirüs diye bir kelime duyar olduk.
başlarda isimler çok karıştı…
Yahu Korona de geç.. diyenlerden ,öyle değil Covid vardı zaten siz bilmiyordunuz dedi Tıp dünyası…
heee…demek öyle dedik…Bize ne söylenirse o…
Mers’i Sars’ı duymuştuk , onlara kardeş gibi bu Covid19…
Baksan fotoğrafına güzel bir çiçek gibi…
Güzelliği sadece fotoğrafta…
Başımıza gelenlerle dank etti hayat… Şehir stresiyle yaşadığını, nefes aldığını sananlar, küçük yerlere kaçmaya çalıştılar, çalışıyorlar. “Bir avuç toprağım olsun; ekerim, biçerim, yerim” diyenler birbirinin üstüne basıp arsa almaya çalıştılar, çalışıyorlar…
“Ay ben aslında yaşamak istiyordum, aman bize birşey olmasın, ben doğala döndüm, tarım yaparım, ilaçsız meyve sebze yetiştiririm, yeter ki çocuğum yaşasın..”. konusuna yeni ayanlar var…
Ama “dünya” aslında o temiz dünya değil ki… “Su” o temiz su değil ki…
“Doğalız biz” dediğimiz “maskeli bir hayatın” doğallığı. Onu doğal karşılamak, elimize dezenfektan sürmeden markete gitmemek doğal hayat… arkadaşlarımızla, sevdiklerimizle doyasıya sarılamamak doğal hayat. Normali bu olsun deniliyor. Ama beynimiz almıyor bunu…
Bittiği zamanı eğer görürsek, hasarsız bu dönemi atlatabilirsek ( ki ben psikolojik etkilerinin çok daha fazla bizi yıpratacağına inanıyorum) yeniden yazarım, anlamaya çalışırım…çalışırız…
Bu arada; maskeli hayata alıştınız mı?
Maskeler hep ilgimi çekmiştir benim..Venedik Maskeleri, Geleneksel Afrika maskeleri, Pekin Opera Maskeleri… Hatta kırışıklık giderici maskeler… onları yazacağım…
severim maskeleri dedim ama bu maske değildi sevdiğim…